11 Mayıs 2012 Cuma

TARZ SAHİBİ DOĞULUR MU, TARZ SAHİBİ OLUNUR MU?


Moda silinir gider, sadece tarz aynı kalır…

Bu sözler, tarzını dünya modasına kazımış duayen Coco Chanel’e ait. Gerçek ismiyle Gabriel Chanel, gerek yaşam, gerek giyim tarzı konusunda ısrarcı olmasaydı, bu derece başarılı olur muydu acaba?

Grace Kelly, Audrey Hepburn, James Dean, Charlie Chaplin, Marlene Dietrich, Jacqueline Kennedy ve daha niceleri… Tarz sahibi denince dünden bugüne akla gelen birçok ünlü isim var elbette. Hatta yakın çevremizde de… Öyle ya, bir ortamda bazı insanların ismi geçince, onlarla birlikte çok net bir görüntü de gelir gözümüzün önüne. Yıllar içerisinde bazı değişiklikler, ufak dokunuş ve renk ilaveleri olsa da çizgileri bellidir genel hatlarıyla. Peki nedir onları diğerlerinden ayırt eden, kalabalığın içinde sivrilten? Küçük birer çocukken de mi böyleydiler? Yoksa tarz, bir kabuğu kırarcasına sonra mı çıktı içlerinden?

Tarz, kişiye özgü olandır. Özgü olan ise doğuştan gelir, zamanla şekillenir ve zenginleşir. O halde tarz sahibi olmak, kendin olmaktır. Van Gogh’un sarısı, Bach’ın her duyulduğunda tanınan vuruşları, Edgar Allan Poe’nun gotik kalemi, Mona Lisa’nın gülüşü gibi her yerde her zamanda biricik olmaktır. Kendin olmanın bilinci ve kararlılığıdır. Bu aynı zamanda bir barışıklık halini ve bir yaşam tarzını da beraberinde getirir. Bireysel özgürleşmenin yolu da buradan geçiyor sanırım.

Ruhun bedeni giydirmesidir tarz. O da ancak içten geleni ortaya koyarak mümkün oluyor. Moda ise birilerinin tarzından doğar. Modacıların, diğer insanlarda görmek istedikleri görüntü, dolaylı kendileridir aslında. Modayı alıp uyarlayan,  özgün hale getiren birey de yine tarzını yaratmış olur. Saç, yüz, vücut şekli gibi herkeste farklı olan özellikler özgün giysiler, renkler ve onu tamamlayan aksesuarlarla birleşince herkesin arasından sıyrılan görüntü ortaya çıkar. Bu noktada hem görünen, hem de gören memnundur.

Tarzı yaratan şey kişinin karakteristik özellikleri olduğuna göre, sadece ortayı çıkarılmayı bekleyen bir durum söz konusu. Kimi insan bunu çok küçük yaşta, kimisi de daha ilerleyen yaşlarda becerebiliyor. Alışılagelmiş kalıplardan sıyrılarak iç sesi, kişisel estetik bakışı yakalamak ve cesur olmak işin püf noktası. Bu spor çizmeler bu klasik elbiseyle olur mu? O tokayı taksam komik mi durur? Bu zincir beni çok mu asi gösterdi? Çantaya bayıldım ama yaşıma uygun değil… Bu modellerin modası artık geçti deniyor… Ve daha nice gelgitler yaşanır ayna karşısında. Siz yakıştırıyor musunuz kendinize ve taşıdıklarınız sizi temsil ediyor mu? Asıl sorular bunlar olmalı bence.

Beden ruhun elbisesi ise onu olduğuna en uygun şekilde göstermek gerekmez mi?