Bir gün yolunuz Fas’a düşerse, Afrika gibi sapsarı bir
coğrafyayı, kültürün nasıl rengarenk
hale getirdiğini görebilirsiniz.
Şaşırtıcı, gizemli, sıcak ve egzotik bir ülke burası...
Berberiler’in atası kabul edilen Amazigh adında bir halkın varlığıyla başlayan Fas tarihi, Roma, Bizans, Emevi, İdrisi, Arap, Berberi gibi farklı birçok medeniyetin hakimiyetiyle ve etkisiyle şekillenmiş. Daha ilerleyen dönemlerde Avrupa nüfuzu başlar ve Fas, Fransız sömürgesi dönemine girer. Tüm bu istilalar, yönetim değişiklikleri Fas’ı geçmişte yormuş olsa da, bugünlere zengin bir kültür bırakmış. Farklılıklara rağmen yan yana yaşayabilmeyi öğrenmişler. Ama ülkedeki kültürel çeşitlilik, asla birbirin
in içine geçmemiş. Mimari, dekorasyon ve renkler belki de bu yüzden bu kadar keskin ve çarpıcı.
Mağrip, batı anlamına geliyor. Bu Afrika’nın belli bir kısmı
için kullanılan bir tanımlama. Tunus, Cezayir, Batı Sahra gibi Kuzey Batı
Afrika ülkeleri Mağrip ülkeleri olarak anılıyor. Fas ise, en uzak batıdaki
ülke...
Kültürel alt yapısı gibi, coğrafyası da ilginç. Yollar
boyunca ilerlerken yüksek dağlar göreceksiniz. Atlas Dağları, tüm heybetiyle
Fas’ın büyük kısmında kendini gösteriyor. Çoğunlukla çöl görmeyi beklerken
şaşırmaya şimdiden başlıyorsunuz. Çünkü dağlık bölge, yeşilliği ve ağaçları da
beraberinde getiriyor. Ardıç, meşe,
sedir görüyoruz buralarda. Ovalara ininceyse, zeytin ve sakız ağaçlarıyla
karşılaşıyoruz.
Ülkenin resmi dili Arapça aslında. Devlet dairelerinde ise
Fransızca kullanılıyor. Sokaklarda ise çeşit çeşit dil… Faslı küçük bir kız
çocuğu anadili gibi Fransızca konuşurken, Berberiler pek bilinmeyen bambaşka
dillerde anlaşıyorlar. Kuzey kesimlerde İspanyolca’ya da rastlanıyor. İngilizce
ve burada yaşayan Avrupalıların da dilleri derken tam bir karmaşa yaşanacak
diye düşünüyorsunuz. Ama öyle olmuyor. Farklılıklara rağmen iletişim kolayca
yürüyor.
Fas’ın en büyük şehirleri, Rabat ve Kazablanka. Bunların yanı
sıra 37 ayrı vilayet daha var.
Yıl içerisinde Fas’ın farklı yerlerinde pek çok farklı
festival ve etkinlik düzenleniyor. Müzik (caz, tasavvuf, klasik, etnik…), sinema, kitap, sanat, hoşgörü, Berberi
kültürü, mutfak, bahçe sanatı, meyvecilik,
golf, ralli, maraton, gibi başlıklardan ilginizi çekenlere katılmanız
mümkün.
Rabat: Atlas Okyanusu
kenarında bir başkent
Palmiyeleri, kalesi, tarihî ve görkemli binalarıyla şık bir
şehir. Fas’ın geneline göre modern bir yaşam sürüyor halk. Kral VI. Muhammed’in
sarayı da burada. Beyazlı mavili binalardan oluşan dar sokaklar şehri süslüyor.
Ayrıca Rabat, sörf meraklılarının da uğrak noktası olmuş.
Kazablanka:
‘Kazablanka’ filmiyle dünyanın ismen tanıdığı bu yer, Fas’ın
en büyük şehri. Adı, ‘beyaz ev’ anlamına geliyor. Şehrin genelinde otantik bir hava hissetmeniz
pek mümkün olmayacak. Bir liman şehri olmasından ötürü, ülkenin en önemli
ticaret merkezi. Kazablanka, Fransız sömürgesi döneminde ünlü bir Fransız mimar
tarafından yeniden düzenlenmiş. O yüzden eski ve yeni bir arada. Limanın hemen
yanında şehrin eski surlarıyla çevrelenmiş eski bir pazar var. Ancienne Medina’da türlü türlü şeyler
satılmakta. Quartier Habous ise yeni
çarşı olmasına rağmen çok daha zengin ürüne sahip ve otantik.
Kazablanka da Atlas Okyanusu kıyısında. La Corniche adı
verilen uzun bir sahil şeridi var. Burada pek çok restoran, cafe ve bar
bulunuyor. Okyanusun dalgalarını seyre dalmak için keyifli bir yer.
Ama bu şehrin en göze çarpan yapısı, okyanusun doldurulan
kısmına inşa edilmiş olan II. Hasan
Camii… Fas Kralı II.Hasan’ın 1989’daki 60.doğum gününe yetiştirmek için
yapımına başlanmış. Binlerce işçinin gece gündüz çalışmasına rağmen ancak
1993’te tamamlanmış. İçi ve dış meydanı ile birlikte aynı anda burada 105 bin
kişi namaz kılabiliyor. Mekke’den sonra dünyanın en büyük ikinci camisi. Dikdörtgen minaresi ise tam 210
metre yüksekliğinde.
Kazablanka’dan ayrılmadan, Rick’s Cafe’ye uğramak gerek. Kazablanka
fimindeki kafenin aynısı olan işletmede ünlü parça ‘As Time Goes By’ı dinleyin
derim.
Binbir gece
masallarının içinde bir şehir: Marakeş
Benim gibi Kazablanka’dan sonra Marakeş’e geçerseniz,
aradaki fark sizi de etkileyecektir. Marakeş Fas’ın ilk başkenti aslında. Arap
mimarisinin çarpıcı örnekleri, çölün
kızıl kumuyla kendini iyice göstermiş. Her yer renkli, her yer canlı, herkes
telaşlı. Berberiler hariç. Akıp giden Marakeş yaşamının içinde kapüşonlu
pelerinleriyle zamanın içinde durmuş gibiler. Tarih boyunca oldukları gibi yani
bildikleri gibi yaşıyorlar.
Şehrin sokaklarında kaybolanlar için Koutoubia Cami’nin dev
minaresi bir rehber olacaktır. 12. Yüzyılda yapılmış bu cami Marakeş’le
bütünleşmiş. Dar El Makhzen (Kraliyet Sarayı), El Badi Sarayı, Bahia Sarayı da görülmeye
değer yapılar.
Marakeş’e geldiğinizde uzaklardan bir yerlerden vurmalı
çalgıların seslerini duyacaksınız. O sesleri takip ederseniz, kendinizi Djemaa
El Fna yani Kıyamet Meydanı’nda bulursunuz. Kıyamet kelimesi herkesin
toplandığı yer anlamında kullanılmış. İşte şehrin ruhunu yakalayacağınız yer. Gizem,
büyü, geçmiş, gelecek ve yaşam. Hepsi burada. Gece ayrı, gündüz ayrı bir
çehresi var meydanın. Yerel halktan müzisyenler, müziğiyle sepetinden kobra
çıkaranlar, etnik dansçılar, şempanzeli adamlar, meyve suyu satıcıları, at
arabaları, falcılar… Hepsi bu meydanda. Bir yandan tütsü kokuları geliyor, bir
yandan açıkta yapılan ızgara etlerin kokusu… Onca farklı ses ve koku sizi
yormuyor, aksine bu akış içinde sizin de ruhunuz Marakeş’le bir oluyor. Meydanın
arkasındaki Souk adı verilen eski çarşı, alışveriş için ilk adres olmalı.
Fas’ın kültürel yapısına ait her tür obje, giysi ve ürünü bulabilirsiniz. Ara
sokaklardaki antikacılarda olağanüstü parçalarla karşılaşabilirsiniz. Para
biriminin ‘dirhem’ olduğu Fas’ta sıkı pazarlık etmeyi sakın unutmayın. Bu
şehrin görülmesi gereken bir diğer yeri de Jardin Majorelle. 13 dönümlük
kocaman bir botanik bahçe burası. Yüzyıl kadar önce Fransız sanatçı Jaacques
Majorelle dizayn etmiş. Fas mimarisiyle harmanlanan bahçe, gerçekten göz alıcı.
Marakeş, daha pek çok özelliğiyle hafızalardan kolay silinmeyecek bir yer.
Fas’ı yaşamak için
Fes’e uğrayın…
Berberilerin geleneğine göre ülke, başkentinin adıyla
adlandırılırmış. Bir zamanlar Fas Sultanlığı’nın başkenti olan Fes, ülkeye
ismini de vermiş. Tıpkı Marakeş’in de başkent olduğu dönemlerde, Fas’ın Morocco
olarak anılması gibi. Fes, ülkenin tüm tipik özelliklerini taşıyor. Arap şehri
olduğu için mutfağında Endülüs tarzı baskın. Şehri ikiye bölen uzun surlar ve
camiiler hemen göze çarpıyor. Surların içinde kalan kısım Eski Şehir, diğer
adıyla Medina. Medina’nın birçok kapısı var. Onlardan birinden içeri girin ve
dar sokaklarda kaybolun.
Dünyanın En Büyük
Sıcak Çölü: Sahra
9 milyon km2 lik dev bir çöl burası. Bu alan içerisinde
Fas’ın da toprakları yer alıyor. Sahra, bir başkalık katıyor Fas’a. Devasa kum
tepeleri, sarı bir okyanus gibi kum dalgaları, serin çöl gecelerinde
dokunabilecekmişsiniz gibi görünen yıldızlarıyla uçsuz bucaksız Sahra… Çölün
her kum taneciği size hayatın gelip geçiciliğini anımsatıyor. Ve bu yüzden
yaşamlarımızın kıymetini....
Çöl yaşamının sertliğini biraz olsun deneyimlemek
isteyenler, gündüz deve üzerinde yolculuk yapıp, akşam Berberi çadırlarında
konaklayabiliyor. Fas’ın ruhunu anlayabilmek için bu özel ve mistik bir
deneyim.
Fas Mutfağı:
Daha çok Arap yemeklerinin tadını hissedeceğiniz bu mutfak,
Fransız, İspanyol ve İtalyan mutfaklarından da etkilenmiş. Hatta İranlıların da
katkısı olmuş. Böylece egzotik ve ilginç bir mutfak ortaya çıkmış. Bu arada,
Fas’ta ciddi bir meyve ve taze meyve suyu tüketimi var. Bu çok güzel
alışkanlık, ülkenin hemen her yerinde karşınıza çıkıyor. Ayrıca taze sebzelerin
bolluğu ve çeşitliliği de göze çarpıyor. Pek çok meze bunlarla hazırlanıyor.
Dört adet temel ve
özel yemekle tanışıyoruz burada:
Harira çorbası:
Et suyu, mercimek, domates ve nohut ile yapılıyor. Sebze suları ve baharat
takviyesiyle de iyice lezzetleniyor. Enerji veren ve tok tutan bir yemek.
Tajin (Tagine):
Tajin aslında bir pişirme tekniği. Temel malzemesi, et,
tavuk, balık, köfte ya da sebze olabiliyor. Pek çok restoranda rastlayacağınız,
kapağı huni şeklinde güveç kaplarda ve yavaş yavaş pişiriliyor. Ana
malzemelerden birine uygun düşecek sebzelerle ve tabi ki baharatlarla
destekleniyor. Tajinde kombinasyonlar çeşit çeşit. Ayvalı ve bamyalı kuzu etini
tajin tekniğiyle deneyin mutlaka.
Kuskus (Couscous):
Aslında kuskusu biz de iyi biliyoruz. Ancak buradakiler
boyut olarak oldukça küçük. Zaten böylesi makbulmüş. Birçok tahılın inceltilmesi ile yapılıyor
kuskus. Pişirilirken de üzerine et, tavuk, sebze ilave ediliyor.
Pastilla:
Daha çok bayramlar ve özel günlerde yapılıyor. İncecik
yufkanın içine tavuk, güvercin ve iç pilav konuluyor. Aslında bir tür börek de
diyebileceğimiz pastillanın iç pilavında ise çekilmiş badem, kuru üzüm, tarçın,
bal ve maydanoz var. Yani hem tatlı hem tuzlu bir yemek.
Bunların yanı sıra pek çok ilginç yemeğe ve tatlıya da
rastlayacaksınız. Farklı tatların karışımlarına meraklı olanlar için renkli bir
mutfak Fas.
Marakeş sokaklarında salyangoz çorbası satanlar
göreceksiniz. Seviyorsanız ayaküstü yemeden geçmeyin.
Tatlılara gelince.., Chebakia bir hamur tatlısı. Mayalı hamura baharatlarla
lezzetlendirilip kızartılmasıyla yapılıyor. Üzerine de şerbeti dökülüyor.
Tatlılardan biri de sellou... Denemek isteyenler için tarifi
şöyle:
Sellou
Malzemeler (8 kişilik):
* 2 su bardağı çiğ badem
* 1 su bardağı çiğ susam
* 1/2 su bardağı bal
* 1 su bardağı pudra şekeri
* 3/4 su bardağı erimiş tereyağı
* 1 tatlı kaşığı anason
* 1 tatlı kaşığı tarçın
* Üzerine; pudra şekeri ve badem
Hazırlanışı: Fırınınızı 180 derecede ısıtın. Unu geniş bir
fırın kabına koyun ve 5 dakikada bir karıştırarak 40 dakika rengi koyulaşana
kadar kavurun. Yapışmayan tavada, badem, susam ve anasonu 20 dakika, kısık
ateşte kavurun. Kavrulan karışımdan 1 çay bardağı ayırın ve kalanı mutfak
robotunda un gibi öğütün. Öğüttüğünüz karışıma, irice dövdüğünüz kalan bademli
karışımı, tarçını, pudra şekerini, fırınladığınız unu, bal ve tereyağını
karıştırın, elinizle yoğurun. Arzu ettiğiniz bir kaseye bastırarak yerleştirin.
Ters çevirin, badem ve pudra şekeri serperek servis edin.
Bunları da Yapmadan
Dönmeyin:
- Fes’teki Medina
Çarşısı’nda dünyaca ünlü Fes porselenlerinin atölyelerini görmeden,
- Essaouira şehrindeki özel
tasarımlı kafelerinde nane çayı içmeden,
- Chefchouen şehrinde,
İspanya Yahudilerinin, Tanrı’nın ve cennetin rengi dedikleri maviye
boyadıkları evleri görmeden,
- Fas’ın geleneksel rengarenk
babouche (babuş) larını denemeden…
- Fas’ın geleneksel rengarenk
babouche (babuş) larını denemeden…
- Fas’a özgü argan
ağaçlarından yapılan organik ürünlerden almadan,
- Evde tajin denemek için
orijinal güveç kabı almadan,
- Kuskusun kuru üzümlü ve
tarçınlısını yemeden,
- Berberilerin kapüşonlu
pelerinlerinden satın alıp, sokakları öyle gezmeden,
- La Corniche sahilinde
(Kazablanka) gün batımını seyretmeden,
- UNESCO Dünya Listesinde
olan Volubilis arkeolojik alanını görmeden,
- Evlenmeyi konu alan Imilchil
Moussem festivaline katılmadan,
- Atlas dağlarının doğu
tarafındaki muhteşem Todgha Gorge kanyonunu görmeden,
- Cebelitarık kıyısında yer
alan Tanca şehrini gezmeden…