8 Şubat 2016 Pazartesi

TABULAR

EVLİLİK ÜZERİNE TABULAR


 ‘Benim bazı tabularım var’, o konu bizim için tabu’, ‘tabularını aşmalısın’, ‘toplumun tabuları beni boğuyor’ gibi cümleleri hepimiz ya duyduk ya kullandık.
Dünya tarihini günümüze dek bir virüs gibi saran tabu kavramı nedir peki? Duruma göre kutsal ya da kirlenmiş anlamında kullanılıyor tabu kelimesi. Kendi içinde çelişen bir zıt anlamlılık söz konusu. Tabuların akıl almazlığı aslında burada sinyallerini veriyor ya neyse.
Gezegende varlığını sürdüren milyonlarca tabu var. Bazıları dudak uçuklatan cinsten. Ülkemizdeyse en yaygın olanlar genelde cinsellik ve evlilik etrafında yoğunlaşıyor. Toplumca bir türlü oturtamadığımız konular yani.
Evlilikle ilgili tabulara bakalım biraz. Evlilik kurumun temelinin, insanlık tarihinden önce başladığını biliyor muydunuz? Özü tek eşliliğe dayanan evliliği, ilk olarak kuşlar başlatmış. Zaten kuş türlerinin çoğu tek eşli. Angut kuşu, kuğu, kel kartal, albatros ve daha pek çoğu…
Neyse, konumuza gelelim. Evlilikle ilgili hayret, vay be, yuh, bu da olur mu dedirtecek birçok acayip tabu var dünyada. Tabulardan kaynaklı adetlerin bir kısmını öğrendikten sonra oturup şükredeceğinize eminim.
Türklerin ataları, Hunlar, Göktürkler ve Uygurlarda erkek çocukların, babaları ölünce, varsa üvey anneleriyle evlenmeleri gerekiyordu. Birçok gencin, muhtemelen istemediği bir birlikteliğe sürüklenmesi kutsal bir görev sayılmıştı.
Kadın mal olarak görülmekten bir türlü kurtulamadı şu dünyada. Tabularla bu hepten desteklendi. Eskimolarda bir erkeğin eşini, bir arkadaşına mevsimlik olarak ödünç verebilmesi gayet normal sayılmıştır. “Ah, sevgili dostum, sana bu kış için iki at bir de karımı veriyorum, hayrını gör emi”. Neyse ki geçici. İyi tarafından bakalım değil mi?
Avustralya’da yaşayan Dieriler de bir alem. Karısı istese de istemese de kocası onu bir akrabasına ödünç verebiliyor. Dierilerin ilginç tabuları bununla sınırlı değil zaten. Ölen akrabalarının vücutlarının yağlı kısımlarını da afiyetle yiyorlarmış.
Şimdi biz, evimize gelen misafire ne sunarız? Çay, kahve, pasta, belki güzel bir yemek, hoş bir sohbet… Ama bunlar nedir ki? Biz de kendimizi misafirperver bilirdik. Bazı ilkel kabileler tabuları aşmak yerine kendilerini aşmışlar. Evin reisi, gelen misafirlere, karısını ya da kızını sunarmış. Bu, konuğa saygı belirtisiymiş. Hele bir kabul etme. Hem haneye, hem de o kadına hakaret etmiş sayılıyorsun. Doğru ya, kaçımız ev sahibine, bu yemek berbat olmuş, lütfen kaldırın önümden’ diyebildik ki. Bunu da böyle düşünün artık.
‘Ayrılsak da beraberiz’ kulağa çok romantik geliyor değil mi? Bazı kültürlerin tabularını öğrendikçe, ‘ayrılınca görüşmeyelim’ diyesimiz geliyor. Tabi bunlar, kadının kocasına bağlılığı üzerine kurulmuş. Hindistan’da, Yeni Gine’de, Fiji’de ve daha birçok yerde, koca ölünce onun arkasından karısının da gitmesi gerekirmiş. Öteki hayatında da hizmet edecek ya ona. O açıdan yani.  E bu nasıl oluyor? Ölen erkeğin ardından karısının boğazlanması ya da diri diri yakılarak öldürülmesi ile… Hiçbirini istemezseniz intihar seçeneği var. Böylece iki seven diğer boyutta kavuşup, kaldıkları yerden devam ediyorlar. Neyse ki bu uygulama artık yok.
Şimdi artık dünya evlilik yemininde ne diyor? Ölüm bizi ayırana kadar. İşte bu! Gayet belirli süreli bir durum. Herkes memnun. Şaka bir yana ruhlar istediği boyutta buluşsun. Ama tabularla evlilik içi dengeleri belirlemenin alemi yok. Zaten alanı belli bir kurumu tuhaf zorlamalarla iyice daraltmasaydık hiç fena olmazdı galiba…

Tabuları aşmak, onları bilmekle başlar. Bir arkadaşımın dediği gibi, tabuların hepsi tabuta..