EVLİLİK ÜZERİNE TABULAR
‘Benim bazı tabularım var’, o konu bizim için
tabu’, ‘tabularını aşmalısın’, ‘toplumun tabuları beni boğuyor’ gibi cümleleri
hepimiz ya duyduk ya kullandık.
Dünya
tarihini günümüze dek bir virüs gibi saran tabu kavramı nedir peki? Duruma göre
kutsal ya da kirlenmiş anlamında kullanılıyor tabu kelimesi. Kendi içinde çelişen
bir zıt anlamlılık söz konusu. Tabuların akıl almazlığı aslında burada
sinyallerini veriyor ya neyse.
Gezegende
varlığını sürdüren milyonlarca tabu var. Bazıları dudak uçuklatan cinsten.
Ülkemizdeyse en yaygın olanlar genelde cinsellik ve evlilik etrafında
yoğunlaşıyor. Toplumca bir türlü oturtamadığımız konular yani.
Evlilikle
ilgili tabulara bakalım biraz. Evlilik kurumun temelinin, insanlık tarihinden
önce başladığını biliyor muydunuz? Özü tek eşliliğe dayanan evliliği, ilk
olarak kuşlar başlatmış. Zaten kuş türlerinin çoğu tek eşli. Angut kuşu, kuğu,
kel kartal, albatros ve daha pek çoğu…
Neyse,
konumuza gelelim. Evlilikle ilgili hayret, vay be, yuh, bu da olur mu
dedirtecek birçok acayip tabu var dünyada. Tabulardan kaynaklı adetlerin bir
kısmını öğrendikten sonra oturup şükredeceğinize eminim.
Türklerin
ataları, Hunlar, Göktürkler ve Uygurlarda erkek çocukların, babaları ölünce, varsa
üvey anneleriyle evlenmeleri gerekiyordu. Birçok gencin, muhtemelen istemediği
bir birlikteliğe sürüklenmesi kutsal bir görev sayılmıştı.
Kadın mal
olarak görülmekten bir türlü kurtulamadı şu dünyada. Tabularla bu hepten
desteklendi. Eskimolarda bir erkeğin eşini, bir arkadaşına mevsimlik olarak
ödünç verebilmesi gayet normal sayılmıştır.
“Ah, sevgili dostum, sana bu kış için iki at bir de karımı veriyorum, hayrını
gör emi”. Neyse ki geçici. İyi tarafından bakalım değil mi?
Avustralya’da
yaşayan Dieriler de bir alem. Karısı istese de istemese de kocası onu bir
akrabasına ödünç verebiliyor. Dierilerin ilginç tabuları bununla sınırlı değil
zaten. Ölen akrabalarının vücutlarının yağlı kısımlarını da afiyetle
yiyorlarmış.
Şimdi biz, evimize
gelen misafire ne sunarız? Çay, kahve, pasta, belki güzel bir yemek, hoş bir
sohbet… Ama bunlar nedir ki? Biz de kendimizi misafirperver bilirdik. Bazı
ilkel kabileler tabuları aşmak yerine kendilerini aşmışlar. Evin reisi, gelen
misafirlere, karısını ya da kızını sunarmış. Bu, konuğa saygı belirtisiymiş.
Hele bir kabul etme. Hem haneye, hem de o kadına hakaret etmiş sayılıyorsun.
Doğru ya, kaçımız ev sahibine, bu yemek berbat olmuş, lütfen kaldırın önümden’
diyebildik ki. Bunu da böyle düşünün artık.
‘Ayrılsak da
beraberiz’ kulağa çok romantik geliyor değil mi? Bazı kültürlerin tabularını
öğrendikçe, ‘ayrılınca görüşmeyelim’ diyesimiz geliyor. Tabi bunlar, kadının
kocasına bağlılığı üzerine kurulmuş. Hindistan’da, Yeni Gine’de, Fiji’de ve
daha birçok yerde, koca ölünce onun arkasından karısının da gitmesi gerekirmiş.
Öteki hayatında da hizmet edecek ya ona. O açıdan yani. E bu nasıl oluyor? Ölen erkeğin ardından
karısının boğazlanması ya da diri diri yakılarak öldürülmesi ile… Hiçbirini
istemezseniz intihar seçeneği var. Böylece iki seven diğer boyutta kavuşup,
kaldıkları yerden devam ediyorlar. Neyse ki bu uygulama artık yok.
Şimdi artık
dünya evlilik yemininde ne diyor? Ölüm bizi ayırana kadar. İşte bu! Gayet
belirli süreli bir durum. Herkes memnun. Şaka bir yana ruhlar istediği boyutta
buluşsun. Ama tabularla evlilik içi dengeleri belirlemenin alemi yok. Zaten
alanı belli bir kurumu tuhaf zorlamalarla iyice daraltmasaydık hiç fena olmazdı
galiba…
Tabuları
aşmak, onları bilmekle başlar. Bir arkadaşımın dediği gibi, tabuların hepsi
tabuta..