4 Aralık 2014 Perşembe

TRİLYE RESTAURANT

TÜRKİYE DENİZLERİNDEN DÜNYAYA BİR ZİYAFET...



Yıllar önce Trilye restauranta ilk gittiğimde, denizi olmayan Ankara'da bu kadar güzel hazırlanmış deniz ürünleri yediğime inanamamıştım. Evet, bu şehir kesinlikle çok şanslıydı. 2001 yılından bu yana Trilye, ününü her geçen gün daha da artırarak, her milletten konuğu ağırlamaya devam ediyor. Üst seviye bir damak tadına hitap eden restaurant, Türk denizlerini büyük bir gururla dünyayla buluşturuyor.



Trilye'nin sahibi Süreyya Üzmez tanımaktan memnuniyet duyacağınız, yemekleri gibi sohbeti de zengin biri. Gurmeliği kesin olarak kabul edilmiş olmasına karşın, o kendini henüz bu uzun yolda yürümekte olan biri olarak görüyor. Bu alçakgönüllülük hali, onun sürekli keşifçi, yenilikçi ve yaratıcı olmasına yol açıyor. 6 yaşından beri balıkçılık ve balık kültürü ile ilgilenmiş. Çanakkale'de deniz kenarında doğup büyümesinin bunda etkisi büyük. Askeri eğitim alıp, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde görev yapmış. Son olarak atandığı Genel Kurmay Sosyal Hizmetler Başkanlığı'nda 9 yıl boyunca 3000 kişinin yeme-içme hizmetini yürütmüş. Yine bu kurumda, üst düzey yemekleri düzenlemiş. Bu dönemde Malezyalı konuklar tarafından farkedilen yemekleri sayesinde Kuala Lumpur'a davet edilmiş. 1996 yılında bu kentte bir Türk restoranı açmış. Türk mutfağını, özellikle kebabı Malezyalılara en iyi şekilde tanıtmış. Yemek hazırlama aşkı, Süreyya beyin yolunu o yıllarda çizmeye başlamış. 1997 yılında ABD Savunma Bakan Yardımcısı Mr. Lodal, Türkiye’ye gelecektir. O gelmeden önce levreği çok sevdiğini öğrenir Süreyya bey. Mr. Lodal hazırlanan levreği yediğinde çok etkilenir ve o dönem binbaşı olan Üzmez'i Pentagon’daki yemeklere yardımcı olmak üzere davet eder ve o da kabul eder.

1998 yılında ise Mesut Yılmaz'ın başbakanlık döneminde, Türkiye’nin tanıtımı için Kültür Bakanlığı ile birlikte Belçika’ya gitmiş. 75. yıl kutlamaları nedeniyle 75 çeşit yemek hazırlayarak Türkiye’ye özgü ürünler götürüp Türk mutfağını çok güzel bir şekilde tanıtmış. Stajlar, eğitimler, katıldığı gastronomi fuarları, yurtdışı faaliyetleri... Okumaktan, araştırmaktan ve öğrendiklerini paylaşmaktan çok memnun. Süreyya bey yıllardır Sabah gazetesindeki köşesinde balık tarifleri veriyor. Sağlıklı yaşamın denizden geldiğini bilerek bunu herkese anlatmaya çalışıyor. TRT Türk'te 'Dünyanın Türk Şefleri' adında bir program yapıyor ve bütün dünyayı dolaşarak oradaki Türk şefleri tanıtıyor. Trilye için 3 aylık olarak hazırladığı bir gusto dergisi ve ayrıca iki de kitabı var: Trilye'nin Balık Sevdası ve Trilye'nin Meze Sevdası. Trilye'de hissettiğim şey, ticari kaygıdan çok öte, amatörlüğü korumaya çalışan bir ruh. Profesyonellikle birleşen bu yaklaşım, mekanı her yönüyle eşsiz kılıyor.

Dekor konusunda, sade ama özenli bir çizgileri var. Fiziksel görünümle göz boyayan ama mutfağı zayıf kalan pekçok yerin aksine, burada gerçekten iyi yemek yiyeceğinizi daha ilk anda anlıyorsunuz. Öncelikle sunumlara bayıldığımı söylemeliyim. Abartılı süslemeden uzak ama bir o kadar zarif, her biri birbirinden özenli sunumlar. Menüdeki bir lezzeti denediğinizde, bir diğerini merak etmekten geri kalamıyorsunuz. Ege ve akdeniz mezelerinin hepsi, özgün yorumlarla hazırlanmış. Avakadolu karides, paprikada girit ezme, deniz mahsüllü pazı sarma, mozzarellalı somon sarma, balık pastırmalı humus bunlardan sadece bir kısmı. Porsiyonlar tam kararında. Kalamar tava bir deniz kabuğunun içinde geliyor. Ahtapot carpaccio enfes. Lüfer, fileto halde ızgarada pişirilmiş. Yine harika bir sunumla servis ediliyor. Balık adana ise yine özgün bir yorum. Tariflerin çoğu patentli olarak Süreyya beye ait. Menüde seviçe de var. Seviçe aslında Latin Amerika'ya özgü bir teknik. Çiğ balığı yeşil limon suyunda iki saat bekletmek suretiyle pişirmek aslında. İspanya'nın tipik yemeklerinden biri olan Paella ise, deniz ürünleri ve çeşitli sebzelerle hazırlanıyor. Trilye'nin yorumuyla o da menüdeki yerini almış. Kabuklular, lakerda, kılıç, ıstakoz, ve balığın diğer türleri... Hepsi ustalık ve tatların armonisi ilkesi ile hazırlanıyor. Lezzetlerin bu kadar iyi olmasının sebeplerinden biri de malzeme temini. Her balık nereye aitse oradan getirtiliyor. Sebzeler, otlar en tazesinden, en doğalından. Bunların bir kısmını kendi tarlalarında yetiştiriyorlar. Mutfaktaki ekibin başında Süreyya bey var. Kendisi kimi zaman mutfağa giriyor, kimi zaman konuklarına servis yapıyor. Bu arada deniz ürünü terrcih etmeyenler için bonfile, çökertme kebabı, piliç schnitzel ve vejeteryan alternatifler var. Tatlı seçenekleri oldukça fazla. Çikolatalı sufle, cevizli kabak tatlısı, limon sorbe, makomat pie (cappuccino dondurmalı), ateş tatlısı (leblebi tozundan), tahinli profiterol gibi geniş bir yelpazaye sahip. Bunca güzel yemeğin üstüne hala yeme isteği uyandıran türden.

Bu yemeklere yakışacak zengin bir şarap menüsü de bulunuyor. Türk şaraplarının yanısıra Yeni Zelanda, Güneydoğu Avustralya, Toscana, Provence şaraplarını da tatmak mümkün.

Bunca emek, bunca yaratıcılık hakettiği takdirleri de almış. Dünyanın dört bir yanından gelen işadamı, politikacı, elçilik mensupları, sanatçılar ve pek çok lezzet avcısı buradan fazlasıyla memnun ayrılmış. Bu memnuniyet uluslar arası ödülleri de beraberinde getirmiş. Londra'da bulunan Summit of Leaders tarafından 'En İyi İşletme' ödülü, Tripadvisor tarafından 2013 ve 2014 yıllarında Mükemmeliyet Sertifikası ve 2014'te Madrid'te Uluslar arası Hotel ve Restaurant Kalite Ödülü'ne layık görülmüş. Seçkin bir gezi sitesi olan lianorg.com tarafından 2014'ün En Çok Tercih Edilen Restaurantları arasında yer almış.



Süreyya beyin de dediği gibi, gurmelik, bilinenin aksine tatta değil, kokuda başlar. Trilye, bu duyuların hakkını vermeden anlaşılabilecek bir yer değil. Denizin bereketini aşkla sunan bu özel restaurant, kapısından girdiğiniz andan itibaren alışkanlık yaratacak türden...





Adres: Hafta Sokak

11/B Gaziosmanpaşa/Ankara

Tel: 0312 447 12 00







9 Şubat 2014 Pazar

PAPALİNA BALIK ANKARA


ANKARA'DA BİR EGE ESİNTİSİ: PAPALİNA by Ali

Cunda Adası'na gidenler bilir. Papalina, Ayvalık sofralarının vazgeçilmez lezzetidir. İşte bu küçük, çıtır çıtır balık, açıldığı günden beri fark yaratan bir restorana da ismini verdi. Ankara'lılar, 2013 yılının Kasım ayında Papalina restoranın muhteşem tatlarıyla ve kalitesiyle tanıştılar. Açılmasının üzerinden kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen, kendine özgü menüsüyle, damak tadına düşkün olanların listesinde hemen yerini aldı. Ankara'nın gözde semtlerinden Gaziosmanpaşa'nın Nenehatun Caddesi üzerinde yer alıyor Papalina. Bir yanı da Filistin Caddesi ile kesişiyor. Hem caddede, hem de ondan izole bir noktada.
Tamamiyle bir balık restoranı olmasına rağmen, alışılmışın dışında bir dekoru var. Mavi-beyaz örtülü masalar yerine, kendinizi evinizin salonunda hissedebileceğiniz ama bir yandan da şık bir ambians yaratılmış. Başınızı biraz kaldırdığınızda sizi selamlayan martılar ve duvarlarda seyrek olarak kullanılmış balık figürleri, deniz havasından çok da uzaklaşmamanıza yol açıyor. Her detay, kararında fakat bir o kadar da samimi. İç mekan yanında bir de bahçesi var. Yaz-kış keyifle oturulabilecek bu alanda, Ankara'ya yukardan şöyle bir göz süzmek de mümkün.
İlk geldiğim günden beri, güleryüzlü bir ekip karşıladı hep beni. Mekanın sahibi Ali Kale ile yaptığım sohbette, ekibi daha iyi tanıma fırsatım oldu. Ali bey zaten 1996 yılından beri Ankara'da restorancılık konusunda bir hayli deneyim kazanmış. Şimdiki ekibini de yine deneyimli isimlerden seçmiş. Bu seçim, haliyle her şeye yansımış.
Gelelim asıl konu olan menüye... Tüm yiyeceklerde kullanılan malzemeler özenle seçiliyor. Alışveriş, hergün halden düzenli olarak bizzat Ali bey ve mutfağın ustası Sinan bey tarafından yapılıyor. Hatta biz bu sohbeti yaptıktan hemen sonra onlar yine günlük alışverişlerine gittiler. Durum böyle olunca, taze ve kaliteli malzeme, usta ellerde bir şölene dönüşmüş. Deniz ürünleri çorbası ile başlamanızı tavsiye ederim. Bildiğimiz balık çorbasından çok daha farklı, çok daha zengin çeşitlilikte. Ege'nin vazgeçilmezi otlarla yapılan salatalar ve mezelerle devam ediyoruz. Ege mezelerine şimdilerde pek çok yerde rastlamak mümkün. Ancak, burada öyle özgün ve ufak dokunuşlarla farklar yaratılmış ki, çatalı ağzınıza değdirdiğinizde, demek istediğimi anlıyorsunuz. Üstelik görsel olarak da çok özenli sunumlar yapılıyor. Avakadolu karides, acı mı acı atom (ama nefis), yoğurtlu cevizli kabak, hardal soslu balık, sıcak ve soğuk hazırlanabilen otlar, somonlu sarmalar ve Sinan Usta'nın kendine has, her güne has yarattığı daha nice farklı meze. Ara sıcaklarda karides ve kalamarın şiş, ızgara ve tavaları, yine taptaze, yine lezzet şöleni. Buranın balık köftesi ve bir de başka bir yerde bulamayacağınız balık adanası mutlaka tadılmalı. Balıklar kısmında ise, ufak bir açıklama: Papalina balığını öyle her zaman bulmak mümkün değil. Çünkü mevsimi, sadece yaz aylarında. Onun dışında mevcut olanlar ise her zaman taze olarak getirtilen deniz balıkları: Levrek, mezgit, çipura, sinarit, barbun, kalkan... Ne derler, ki doğrudur, balığın en tazesini Ankara'da yersiniz. Hele bir de böyle ustalıkla pişirilirse tadına doyum olmaz. Bu arada dil ve kılıç şişi de denemeden ayrılmayın derim. Yeni lezzetler peşinde koşanlar için ıspanaklı tatlıyı tavsiye ediyorum. Diğer tatlılar da gidenlere sürpriz olsun. Ufak bir not daha; Papalina, şarap ve diğer içecekler konusunda da kalitesinden yine taviz vermemiş.
Şimdilerde Cuma ve Cumartesi günleri, yemeğinize bir de canlı müzik eşlik ediyor. Akdeniz ve Ege şarkılarından oluşan bir repertuvarla, sohbetinizi bölmeyecek bir kıvamda...
Merkezi konumu sebebiyle, öğle yemeklerinde hatta kahvaltılarda da tercih edilebilir bir mekan burası. Özellikle, bahar aylarında açık alanın tadını çıkarabilirsiniz.
Kendi üslubunu ortaya koymuş olan Papalina, hem mutfak başarısı, hem işletme disipliniyle Ankaralıların vazgeçilmezi olacağa benziyor.

Adres: Nenehatun Cad.
75/5 GOP/Ankara
Tel: 312. 4365436

Yazı, fuube.com sitesi için hazırlanmıştır.