27 Ağustos 2010 Cuma

YANILSAMALAR 1


Ayrılık Var mı?

Birinden ya da ya bir şeyden ayrılmak mümkün müdür?
İçimizi tarifsiz ıstırap ile dolduran ayrılıkları hepimiz yaşamışızdır. Bir dostun ihaneti, sevdiğinin terk etmesi, birinin ölümü, evladın uzaklara gitmesi ya da bazen en yakınındakiyle, belki aynı evin içinde bile yaşanan ayrılık… Hepsi de acı ve üzüntü verir. Öyle anlar gelir, baş edemeyeceğimizi sanırız bununla. Verdiğimiz tepki, çektiğimiz ıstıraptır. Ve maalesef ki o anlarda tek yapabildiğimiz de budur. Hele bir de çaresizlik ya da gurur varsa işin içinde, dünyanın çekilmez günleri başlamıştır zavallı ayrılık mağduru (!) için.
Bu acıyı çekmemek için elden gelen her şey yapılır: Yüzleşme yerine kaçmak, oyalanmak, ertelemek… Yanılsamasından kurtulmak isteyen insan, bu nafile çabalarıyla sadece yeni yanılsamalar daha yaratır. ‘Bunu neden yaşadım? Neydi görmem ve anlamam gereken?’ soruları pek sorulmaz. Kadere isyan, hatta çoğu zaman karşısındakine isyan, bazen de intikam sözüm ona bu trajedinin tipik tavırlarıdır.
Sonra geçer. Günler eskisi gibi güzel doğmaya başlar. Yaralar iyileşir yavaş yavaş.. İyileştiği sanılır. Oysaki yaranın olduğu yer biraz daha zayıftır, hassastır artık. Benzer bir vakada hemen kanamaya hazırdır. Yine de, nekahat günlerinin de ardından daha bir coşkuyla, açlıkla tekrar hayata dönülür.
Ta ki, bir başka ayrılık daha yaşayana dek.
Bu bir döngüdür. Birlikte ve ayrı, birlikte ve ayrı… Bir ritim gibi devam eder.
Döngü ise hayatın biçimidir.
Ancak yaşadığımız ayrılık yanılsaması öyle kuvvetlidir ki aslında hep bir olduğumuzu ve aslında ayrılığın olanaksız olduğunu göremeyiz. Bizi kahreden bu sahte gerçek nihai değildir.

Sanırım ayrılığı aşabilmenin en mümkün yolu, birliği bilmek. Ayrıldığını düşündüğün kişiyle ya da şeyle her an her yerde, daima ‘bir’ olduğunu kavramak, o anlatılmaz ama herkesin bildiği iç acısını azaltıyor. Şarkıda da dediği gibi; 'Üzüle üzüle öğrendik, el sallamayı gidenlere'.
Bu acıyı hiç yaşamadan devam etmeyi de belki bir gün başarırız…