1 Eylül 2010 Çarşamba

ZOR İNANIP, ÇOK GÜVENMEK AMA KİME?


İnanç, bir düşünceye gönülden bağlı olmak demekmiş… Hımm…
İnançla doğmuyoruz. Yaşadıkça, tanıdıkça, anladıkça, sevdikçe inanıyoruz. Belki de ihtiyaç duydukça… Sonra da bu inanca güveniyoruz.
Birçok farklı şeye veya kimseye duyulan inanç olabilir. Dinler, felsefeler, yollar, politikalar, cemaatler, cemiyetler, ustalar, gurular, aşklar, âşıklar… Benim sözünü edeceğim, birine inanmak, aslında güvenmek. Ne zor sağlanır bu. Hele günümüzde. Nereye çekersen oraya gidenlerden bahsetmiyorum tabi. Dolu yaşayıp, derin hissedenleri inandırmak zordur. Mücadele ister. Yapar kimileri bunu. Bazen niye yaptığını bile bilmeden, bazen de gayet bilinçli bir biçimde ama inatla bu yola girerler. Güçlü ruhların terazileri hassas olur, gönülleri de bir o kadar kırılgan. Zaman ister, böylelerini inandırmak. İspatlar gerekir. Hepsi yerine getirilir itinayla. Yıldırmaz onu hiçbir şey. Gün gelir bir de bakarsın, olmuştur. Ne büyük keyiftir o. Her iki taraf için de. Zor güvenen taraf, şimdi çok güvenmiştir. Karşılıklı olarak kendini salıvermenin rahatlığı yaşanır. Sevgiye şefkat de katılmıştır artık. Huzur vardır. Yaptıkları, söyledikleri teyit edilmiştir. Eminsindir: hep yanındadır. Her koşulda…
Bir gün o meşhur günlerden biri gelir ve yaşanan bir takım olumsuzluklardan sonra bakarsın ki karşındaki o inandığın kişi değil. Kalakalırsın. Yavaş yavaş sindirmeye başladıkça ‘sen kimsin?’ ya da ayılmanın ilk tespiti olan ‘ne güzel oynanmış’ cümleleri birbirini izler… Takdir de edersin bir yandan. Ne azimmiş diye.
Bazen de sıkılır güven vermeye çalışan taraf. Ben oynamıyorum der ve gider. Her ne kadar, yine de orada olacağını söylese de yapamaz daha önce yaptıklarını. Çünkü o zamanlar yapılanlar, mühim bir kurgunun çok değerli stratejileri olduğu için, bıkkınlığın olduğu yerde onlar da biter.
İnandığın, güvendiğin şeyin sürekliliğinin artık olmamasıdır seni böyle düşündüren. Böyle inciten. Önceden, çok önceden yaşananlar şimdi de yaşanmıştır. Tarot yorumlarında bazen derler ki, ‘danışan bu durumda dönüp kendine de bakmalıdır’. Tekrarlanan olaylar, senin bir şeyleri hâlâ anlayamadığına delâlettir çünkü. Veyahut bir şeyleri eksik yaptığına. (Bu öz eleştiri durumu ayrıca, önemli bir ders olarak değerlendirilmeli, her müfredata konulmalıdır.)
Güvendiğin kişinin, sana özelmiş görünümünde tasarlanmış ama aslında kendisi için yerine getirdikleri, senin gözlerini bağlamıştır. Bağ kalkınca, herşey net bir şekilde görülür. Samimiyetsizlik, ilk akla gelendir. Bunun, yapan kişi bile farkında değildir aslında. Oyunun döngüsüne öyle kapılmıştır ki. Kendi olmaktan uzun süre önce çıkmıştır zaten.
Aç midelerini doyurmaya çalışanlarda çok görülür bu. Hele bir de doymakla yetinmeyip açgözlülük yapıyorlarsa, kemikleri de sıyırmadan meydanı terk etmezler.
İlişkiye bakışımız, sadece karşı taraftan neler alabileceğimiz fikri etrafında döndüğü sürece bu ve benzeri durumlar olacaktır.
Güven sonrası yaşattırılan hayal kırıklıkları, neysek o olduğumuz ve öyle davrandığımız noktada ortadan kalkacaktır. Herhangi bir amaç için veya birine duyulan hezeyanlı hisler ile takındığımız maskeler çıkarılır ise, ne güven sorunu kalacaktır, ne de böyle kocaman şaşkınlıklar.

1 Eyl. 10